23 Haziran 2014 Pazartesi

Yeryüzü ve "Zor" Duygusu

Yeryüzü neredeyse hiçbir zaman bir anlam ifade etmemiş ya da bir anlam katmamıştır bana. Bunlar şöyle dursun bir anlama bile itmemiştir beni. Yeryüzü kelimesi bile hiçbir şey ifade etmiyor uzun uzadıya düşündüğümde dahi. Yeryüzü denildiğinde tüylerim diken diken olmuyor, kalbim daha hızlı atmıyor, gözlerimin önünde sıra dışı şeyler belirmiyor örneğin. Yeryüzü ile duygusal ya da kimyasal bir bağ bir kenarda dursun, fiziki bir bağ kurduğum konusunda bile şüphelerim var. Ya da bu fiziki bağ beni yeterince tatmin etmiyor. Yeryüzünün devinimimdeki rolünü yadsımaya kadar varıyor iş. Yeryüzü diyorum, yeryüzü, yeryüzü, yeryüzü ve dafalarca daha yeryüzü. Yine de kanıksayamıyorum bu belli belirsiz varoluşu. Bir sıradanlığın ölçütü de kabûl edemiyorum onu, hangi sıradanlığa sığar ki bu denli kapsayıcı olmak? Hem sıradan olsa, defalarca yeryüzü demem işe yarar ve çabucak kabûllenebilirdim onun sıradan varoluşunu. Bir kompozisyonun en sığ ögesi de diyemiyorum çünkü dilim varmıyor böyle söylemeye. Binalar var, asfaltlar, yapılar, yeryüzü üzerine kurulmuş envai çeşit yapılar. Bu yüzden her zaman dolaylamak zorunda kalıyorum onunla ilişkimi. Mesela sol kolum kadar yakın hissetmiyorum ona kendimi. Ya da sol kolum kadar yakın hissedemediğimden dolayı sol kolum kadar yakın değil bana. Demek ki doğru söylediğim bir şeyler var: Yeryüzü pek de yaşatmıyor beni.